Gölgeli Alanlarda Büyüyen Çiçekler:
Yıllık – Ametist Çiçeği, Mavi Gözlü Bebek, Pelesenk, Coleus, Tütün Çiçeği , Unutma Beni Çiçeği, Camgüzeli, Lobelya, Maymun Çiçeği, Hercai Menekşe, Sabır Ağacı, Begonya
Çok yıllık - Astilbe, Şebboy , Haseki Küpesi, Turna Gagası, Fuşya (Küpe Çiçeği) , Kalp Yapraklı Bergenia , Hosta , Yakup’un Merdiveni, Çoban Değneği , Aslan Pençesi, Alev Çiçeği (Floks), Kırmızı Kaplumbağa Başı
Otlar – Melek Otu , Kedi Nanesi , Frenk Maydanozu , Radika , Yüksük Otu , Ginseng , Çördük Otu , Limon Otu , Nane , Maydanoz , Biberiye (Kuşdili)
Örtü bitkiler – Batlık Sarmaşığı , Ajuga (Bugle) , Dusty Miller , her dem yeşil Cezayir Menekşesi , Eğrelti Otu , Ballıbaba , Pachysandra, Gri Ballıbaba
Çalılar - Açelya, Şimşir, Kamelya , Akasma (Orman Asması) , Fothergilla , Çobanpüskülü, Ortanca, Porsukağacı
Güller:
Kesme güllere iyi bir bakım uygulanırsa ömürleri iki kat uzayabilir.
Güllerin vazo ömrünü iki katına çıkarmak için, çiçekleri bolca su içine koyun! Eğer güller köpük içine konulmuşsa, köpüğün içinin hep ıslak olduğundan emin olun. Tuzlar çiçeğin erkenden solmasına sebep olacağı için, ev veya sanayi tipi su filtreleme cihazlarını kullanmaktan kaçının. Hava kabarcıkları ve bakteriler çiçeğin gövdesinin tıkanmasına neden olup, suyun çiçeğe ulaşmasını engeller. Bu da çiçeğin boynunu bükmesine yol açar. Güllerin suyun altında kalan gövde uçlarını keserek hem tıkalı kısımları temizlemiş, hem de tıkanmanın ilerlemesini önlemiş olursunuz. Suyun içinde kalan yapraklar ise çürüyüp, gövdelerin tıkanmasına neden olan bakterilerin çoğalmasına imkan verecek bir ortam oluşmasına neden olacaktır.
Çiçek suyu bulanıklaşmaya başlarsa, suyu içinde çiçek koruyucu takviyesi bulunan temiz suyla değiştirin. Koruyucunun başlıca üç faydası bulunmaktadır; bakterilerin çoğalmasını önler, suyun PH değerini düşürerek çiçeğe doğru su akışını kolaylaştırır ve güllerin solmalarını önleyecek gıda(şeker) temini sağlar. Kimi zaman solmuş gülleri, su seviyesinin altında kalan gövde uçlarını bir daha keserek canlandırabilmeniz mümkündür. Bazı uzmanlar ise, çiçeğin tümünü(gövde + çiçek) bir saat boyunca bir leğen dolusu su içine batırmanızı tavsiye ederler. Güller, serin bir yerde muhafaza edildikleri müddetçe daha çok canlı kalırlar. Çiçeklerinizi güneş ışığından, ısı kaynaklarından ve hava akımından uzak tutunuz.
Gülleriniz size bir kutu içinde ulaşmışsa çiçekleri, aranjman hazırlanana kadar serin ve karanlık bir yerde saklayınız. Aranjman hazırlama aşamasından önce, çiçeklerin su seviyesinin altında kalan tüm yapraklarını temizleyin. Lavaboyu veya bir kovayı suyla doldurun, sonrasında makas veya bıçak ile suyun içine koyduğunuz gövdenin en az 2,5 cm’lik ucunu kesiniz. Çiçekleri zaman kaybetmeden vazonun içine yerleştirin ve su seviyesinin altında yaprak bulunup bulunmadığından emin olun. Hazır olduğunda aranjmanı, mümkünse 2-3 saat kadar serin ve karanlık bir odada saklayınız.
Güneşi Bol Alan Yerlerde Büyüyen Çiçekler:
Yıllık – Deliotu(Kuduz Otu) , Peygamber Çiçeği , Gayret Çiçeği , Calliopsis , Hüsnüyusuf, Floş Çiçeği , Kadife Çiçeği, Latin Çiçeği , Itırşahi , Zinya Çiçeği
Çok yıllık – Pembe-Beyaz Karanfil, Çan Çiçeği, Mavi İğne Çiçeği, İberide (Hünkarbeğendi), Karanfil, Kır Karanfili (Cottage Pinks) , Papatya , Lavanta , Kurt Çiçeği , Rüzgar Çiçeği , Gül , Beyaz Koni Çiçeği , Civanperçemi
Otlar – Koyun Otu(Kaşıkotu-Kızılyaprak) , Elma Nanesi , Kakule , Sarı Papatya(Öküzgözü) , Frenk Soğanı , Kişniş , Dereotu , Kaya ısırganı (Köpek Otu) , Armut nanesi, Defne , Tarhun Otu , Dağ Kekiği
Örtü bitkiler – Beyaz Çiçekli Yosun, Mavi Bugle, Mavi Ardıç, Dağ Muşmulası , Tırmanıcı Alev Çiçeği, Taç Burçağı , Tırmanıcı Kırmızı Kaya Koruğu , Beyaz Kuş Otu , Yavşan Otu
Soğanlı Çiçekler – Çiğdem , Nergis , Glayöl , Sümbül , İris , Zambak , Lale
Ev Bitkisi Türleri:
Kapalı alan bitkileri olarak da bilinen ev bitkileri dört kategoriye ayrılmaktadır:
Yapraklı Bitkiler: Yeşil bitkiler olarak da bilinen bu türler; doğrudan değil dolaylı yoldan ışık, nemli ancak ıslak olmayan toprak ve 18-26.5°C arası sıcaklık ister.
Çiçekli Bitkiler: Aynı zamanda çiçek açan bitkiler olarak da bilinen bu türler genelde, çiçekleri açmış ve olgun halde müşteriye ulaşır. Çiçek açan bitkilerin çoğu, devamlı olarak iç mekanlarda yaşamaya uygun değildir ve çiçek açtıktan sonra dışarıya çıkartılmaları gereklidir.
Kaktüsler: Güneşli bir pencere kenarında yetişmesi uygun olan, çok porlu ve suyu iyi süzülmüş toprak isteyen ve ara sıra sulanması yeterli olan oldukça dayanıklı bitkilerdir. Kaktüslerin yaprakları yoktur.
Etli bitkiler: Gövde ve yapraklarında su tutabilmeleri yönünden kaktüslerle benzerlik gösterirler. Etli bitkiler; çok porlu ve suyu iyi süzülmüş toprak, bolca güneş , iyi bir hava dolaşımı ve bolca su isterler. Bu tip bitkilerin kış süresince, serin ve kuru bir ortamda sabit bir yerde tutulmaları gereklidir.
Tür adı Convallaria Majalis olan İnci Çiçeği (Müge) , Avrupa ve Asya’daki iklim bölgelerine has bir bitkidir. Majalis sözcüğü, Mayıs ayına özgü anlamına gelip bu ay içinde çiçeğin tomurcukları patlar. Bu çiçekler görüntü olarak küçük ve beyaz çanları andırır ama nadiren de olsa, başka renklerde açanları da vardır. Sonbaharda ise çiçekler, kırmızı taneli meyvelere dönüşür.
Hoş kokusu ile gelinlik aranjmanlarında ve parfümlerde popüler şekilde kullanılmaktadır. Mayıs ayının çağrıştırdığı renk beyaz olup, tatlılık, saflık ve mutluluğa yeniden ulaşma anlamlarını barındırır.
Müge Çiçeği Fransa’da 1 Mayıs Çiçeği olarak da bilinmekte ve bugüne özgü olarak satılmaktadır.
Yaşlı bir kadının anlattığı bir öyküye göre çiçeğin kokusu, bülbülün cazibesini kullanarak es kullanmasını sağlamıştır.
Bir efsaneye göre St. Leonard adlı aziz, dev bir ejderhayla dövüşmektedir. Uzun bir mücadeleden sonra sonunda ejderhayı yenebilmiştir, ama oldukça fazla yara almıştır ve yaralarından akan kanın döküldüğü yerde ise Müge Çiçeği çıkar. Günümüzde, bu savaşın geliştiği orman, St. Leonard Ormanı olarak bilinmekte olup, bölgede Müge Çiçeği bolca yetişmektedir.
Güller, en popüler çiçek türlerinden biri olup, diğer çiçeklere kıyasla en bilinen çiçektir. Hatta , güllerin tarih öncesi çağlarda bile bulunduğuna dair fosil kayıtları bulunmaktadır. Güller ilk olarak 5000 yıl kadar önce Asya’da dikilmiştir.
Kırmızı, Haziran ayı ile ilişkili bir renk olup sevgi, saygı ve “Seni seviyorum,” mesajı anlamlarını taşır.
Çiçek ile ilgili çeşitli efsaneler bulunmaktadır.
Birine göre Gül Çiçeği; Tanrı, Adem ile Havva’yı cennetten kovduktan sonra utançtan kızarmıştır.
Cleopatra, Mark Anthony’nin yollarına gül yaprakları serpmiştir.
Neron ise, festivallerde evlerin çatılarından yollara güller attırmıştır.
Roma mitolojisinde Rhodante adında güzel bir kadın vardır ve bu kadının peşinde sürekli olarak evlenmek isteyen erkekler dolaşmaktadır. Kadın her ne kadar yüz vermese de, kimisi evinin içine girecek kadar ileri gider. Tanrıça Diana bu duruma çok sinirlenir. Rhodante’yi güzel bir güle, kadının taliplilerini ise çiçeğin değerli yapraklarına asla ulaşamayacak dikenlere dönüştürür.
Orta Çağ’da ise, meclis salonunun tavanına bir gül asılırdı ve bu gül orada bulunan herkesi gizlilik yemini etmeye davet etme anlamı taşırdı. Gülün altında anlamına gelen Latince “Sub Rosa” teriminin kökeni bu olguya dayanmaktadır ve günümüzde de hala kullanılan bir terimdir.
İngiliz bir batıl inanca göre , taze kesilmiş bir kırmızı gülün yapraklarının dökülmesinin uğursuzluk getirdiğine inanılır.
Hezaren; düğün çiçeği ailesindeki , renk seçeneği uçuk pembeden mosmora kadar uzanan çiçekli bitkilere verilen genel addır. Ayrıca beyaz renkte olan çeşitleri da vardır. Hezaren bitkisi , 2 metre civarı bir yüksekliğe kadar uzayabilir. Geçmişte , hezaren çiçeği ile bitotu isimleri aynı bitki için değişimli olarak kullanılıyordu. Ancak, son dönemlerde botanikçilerin iki ismin de ayrı cinslere ait olduğunu belirlemesi ile bit otunun senelik, hezarenin ise çok senelik bitki oldukları ortaya çıkarılmıştır.
Hezaren bitkisinin asıl adı olan Delphinium’un kökü Yunanca’dır ve çiçeğin yarı açık tomurcuğu, yunusların şişe biçimli burunlarını andırmaktadır. Hezaren çiçeği şekil olarak tarlakuşunun ayağına benzetilmektedir ve o yüzden “Tarlakuşu Topuğu” ve “Tarlakuşu Pençesi” gibi isimlerle de anılır.
Temmuz ayının rengi pembe olup açık yüreklilik anlamını taşımaktadır. Ama bu renk daha çok kararsızlık ve konuşkanlık gibi anlamlar çağrıştırır.
Hezaren bitkisi 16. yüzyılın sonlarına doğru İngiltere’ye getirilmiş ve burada, zehirli arı sokmalarına iyi geldiğine inanılmıştır.
Bir efsaneye göre iki çocuk, 1849 yılındaki ünlü Altına Hücum dönemi sırasında köseyi dönme peşindedir. Serüvenleri Amerika’nın Orta Batı kısmındaki bir evden Kaliforniya kıyılarına kadar uzanır. Çocuklara yol boyunca zehirli yılanlar ve pis böcekler saldırır. Çocuklar ise kendilerini bu saldırılardan uzun hezaren bitkileri sayesinde korurlar.
Glayöl çiçeğinin adı, çiçeğin yapraklarının şeklinde ötürü, Latince’de kılıç anlamına gelen “Gladius” kelimesinden türemiştir. Çiçeğin anavatanı Afrika, Akdeniz havzası ve Ortadoğu’dur. Glayöl çiçeğinin yetiştiğine ilk olarak 2000’den fazla yıl önce, Anadolu’daki otlaklarda tanık olunmuştur. Burada, çiçeğe “Ekin Zambağı” adı veriliyordu. Glayöl çiçekleri , renkleri yeşil , krem , sarı , devetüyü , portakal rengi , somon , kıpkırmızı , pembe , kırmızı , gül , lavanta , morlu füme mavili, bronzlu kahverengili olan iris çiçekleriyle aynı çiçek familyasına aittir.
Ağustos ayıyla en uyumlu renk sarı olup, samimiyet ve “Kalbimi çaldın” mesajını içinde barındırır.
Glayöl Çiçeği Kutsal Topraklar’da ve Afrika’nın kuzeyindeki Akdeniz kıyılarındaki boş arazilerde bolca yetişmektedir ve İncil’e göre “Kutsal Ekin Zambakları” olarak tanımlanır.
Eskiden, ezilmiş glayöl kökleri vücuda batan kıymık ve dikenleri çıkartmada kullanılırken, kurutulmuş glayöl tohumları ise kolik hastalığına iyi geleceği inancıyla toz halini alacak kadar dövülüp, keçi sütüyle içilirdi.
Viktorya Şelale’sindeki Zambezi Nehri’nin üzerinden geçen köprüyü inşa eden mühendis, Sir Francis Fox şelalenin buğusu içerisinde birtakım glayöl çiçeğinin boy gösterdiğini fark etmiştir. Çiçekler, polen taşıyan stamenleri kuru halde muhafaza eden körüklü bir üst taçyaprak geliştirmiş ve bu şekilde ortamda devamlı bulunan neme uyum sağlamıştır. “Sis Bakiresi” olarak da bilinen bu çiçek, sarı ve turuncu renk tonları da taşıyan melez bir glayöl cinsidir.
Aster (Yıldız Çiçeği); papatya familyasına ait, eski çağlardan bu yana bilinen bir kir çiçeği türüdür. Aster, Latince’de yıldız anlamına gelmektedir. Aster için daha önce İngilizce’de kullanılan isim ise yıldız otu anlamına gelen “Starwort” idi. Daha sonra ise Eylül ayındaki Aziz Michaelmas Günü’ne denk gelen günlerde açtığı için Michaelmas papatyası olarak isim değiştirmiştir. Eylül ayının rengi mor olup kahramanlık, sevgi, akla sonradan gelen düşünceler ve zarafet gibi anlamlara gelir. Ayni renk, Çin’de ise sadakati ifade eder.
Mitoloji:
Virgo (Başak burcunu temsil eden bakire), dünya üzerinde yıldız tozu serper ve tozların saçıldığı otlakta Aster Çiçekleri açar.
Tanrıça Asterea, bulunduğu yerden eğilip dünyaya doğru bakar ve yıldızları göremeyince ağlamaya başlar; yeryüzünde gözyaşlarının düştüğü yerlerde Aster Çiçekleri açmaya başlar.
Bir Kızıldereli efsanesi de iki kabile arasında geçen yıkıcı bir savaşı konu etmektedir. Savaş şiddetlendiğinde kabilelerin birindeki tüm köylüler ölür, ancak ormana kaçıp saklanan iki ufak kız kardeş kurtulur. Kızların biri püsküllü ve lavanta mavisi renkte, diğeri parlak sarı renkte geyik derisinden elbiseler giymektedir. Kızlar, yakın çevrede yaşayan Otacı Kadın’ı aramaktadır. Kızlar yıldızların altında uyurlarken, Otacı Kadın fallarına bakar ve kızların peşine düşen düşmanların olduğunu görür. Çocukları korumak için üzerlerine sihirli bir iksir serper ve kızların üstünü yapraklarla örter. Ertesi sabah, kız kardeşlerin uyuduğu yerde iki tane çiçek açmıştır. Biri lavanta mavisi, diğeri ise başak sarısı Asterler.
Batıl İnançlar:
Aster çiçeklerinin yıldız otu olarak da bilindiği İngiltere ve Almanya’da, bu bitkinin sihirli güçler taşıdığına inanılırdı. Antik Yunan’da ise Aster yaprakları, kötü ruhlardan ve iblislerden korunmak için yakılırdı.
Sembolizm:
Aster çiçekleri, Fransız askerlerinin mezarlarına konulur ve “Keşke böyle olmasaydı,” dileğini sembolize eder.
Şamdan Çiçeğinin Latince adi “Calendae”, “aylar boyu” anlamını taşır. Kadife Çiçeği familyasına ait bir çiçek olup, tarihten bugüne tip ve mutfaktaki kullanımlarıyla değer kazanmıştır. Çiçeğin tomurcukları, hazımsızlığı tedavi etmek için içeceklerde kullanılırken; taçyaprakları ise derideki kasıntılara, gözdeki ve dişlerdeki ağrılara iyi gelmesi için merhemlerde kullanılırdı.
Ayni bitki, Orta Çağ’da “fakir safranı” olarak anılır, yemeklere tat ve renk katması için katılırdı. Şamdan çiçeğinin başı sıklıkla güneşe dönük göründüğünden, çiçek kimi zaman “yaz gelini” veya “çiftçinin yüzü” diye anılmaktadır. Çiçeğin bir diğer adı da saksı kadife çiçeğidir, çünkü saksılı bahçe düzenlemelerinde sıkça tercih edilen bir çiçektir.
Ekim ayının rengi turuncudur ve göze girmek, yaş, kıskançlık, ilahi aşk gibi anlamlar taşır.
Eski Hristiyanlar, Meryem Ana heykellerinin etrafına şamdan çiçekleri koyup, madeni para yerine çiçeğin tomurcuklarını sunarlardı. Mum çiçeğinin bir diğer adı da böylece Meryem’in Altınları olmuştur.
Kasımpatı (krizantem), iyimserlik, neşe, uzun ömür ve mutluluk anlamları taşır. Çin’de Ekim ayı, Japonya’da ise Eylül ayı çiçeğidir.
Sarı Kasımpatı ise Kasım ayına özgü bir çiçektir.
Krizantem adı, Yunanca’da altın anlamına gelen “Chrysos” ile çiçek anlamına gelen “Anthemon” sözcüklerinin bileşiminden oluşmaktadır.
Çin’de 3000 yıldan fazla süredir yetiştirildiği için, Kasımpatı “Doğu Çiçeği” ve “Yaşam Çiçeği” olarak da anılır. Tao Yanming, çiçeğin tarihteki ilk üreticisidir (M.S. 400 civarı). Ölümünün ardından, yaşadığı kente “Krizantem Şehri” anlamına gelen Juxian olarak ismi verilmiştir.
Çin Feng Shui sanatına göre Kasımpatıları evinize mutluluk getirir.
Japonların, insanların sonsuza dek genç kalmalarını sağladığına inandıkları “Gençlik Bitkisi’ni” aramak üzere Çin’den yola çıkan on iki genç kız ve on iki delikanlıdan söz eden bir efsaneleri vardır. Bu bitkiyle takas etmek üzere yanlarına sepetler dolusu kasımpatı alırlar. Daha sonra bindikleri gemi, işsiz bir ada açıklarında batar, karayı bulana dek yüzerler ve yanlarındaki kasımpatılarını buraya dikerler. Japonya’ya ilk kasımpatının gelişinin bu şekilde olduğu söylenir ve bugüne dek Japon imparatorluk armasında on altı taç yapraklı altın bir kasımpatı imgesi bulunmaktadır.
DİKKAT: Donmaya ve yaralanmalara karşı önlem alınız!
Atatürk Çiçeği (Poinsettia)
Çiçeği, bürgüleri eksiksiz ve tam renkliyse, göbekleri belirgin bir sarı renk almamışsa satın alın.
Poinsettia bitkisinin bazen zehirli olduğu söylenmektedir. Yapılan araştırmalar sonucunda bitkinin, insanlar veya hayvanlar üzerinde zararlı bir etkisinin bulunmadığı ortaya çıkmıştır; ancak gene de bitkinin yenilmemesi gereklidir.
Bitkiyi, kırmızı burgularının dökülmesinin ardından, havalar ısınana dek sadece ara sıra sulanacak şekilde muhafaza ediniz. Çiçeği bahçenize, gövde uçlarını 20 cm kadar kestikten sonra güneye bakacak şekilde dikiniz.
Bitkinizi donmadan içeriye taşıyınız.
Atatürk çiçeğinin yeniden tomurcuklanması çok güçtür. 8 hafta sürecince, her gece 14 saatlik karanlık ortam ister.
Mevsimlere özel renge göre web sayfamızda istediğiniz renkli çiçekleri sipariş verebilirsiniz.